Sonra, gelecekten hatıralar canlandı beyninde... Henüz yaşamadığı hatıralar. Öyleyse nasıl hatıra olabilir? Size hiç olmaz mı... Aslında, ilk defa gördüğünüz bir insanı çoktandır tanıyor gibi hissettiğiniz... Gözlerine baktığınızda, onun hayatınızın bir parçası olduğunu gördüğünüz... Sanki bir önceki gece beraber içmiş, beraber yemek yemiş, beraber gezmiş, sarılıp ağlamışsınız gibi hissettiğiniz... Sanki çok uzun zamandır tanışıyormuş gibi, onunla konuşmak istediğiniz. Yürüdüğünüz sokakta, bir zamanlar beraber yürümüş gibi hissettiğiniz... Attığınız adımlar da beraberdi bir zamanlar ama geçmişte değil... Zaman benim için hep anlamsızdı zaten. Taktığım saatler de bozulurdu. Birileri zamanla haşır neşir olmamı istemezdi ya da saatçiler bana hep bozuk saatleri verdiler. En başta, henüz teknoloji diye bir şey yokken, zaman da yoktu, sadece gece ve gündüz vardı ve insanlar çok daha mutluydu... Öyle olmalılar. Saatlere bakmak zorunda olmadan, tüm bu koşuşturmacadan, kargaşadan uzak bir yaşam... Hoş değil mi? Otobüse, sınava, okula, eve yetişmek zorunda olmadan yaşamak... Gece ve gündüze göre yaşamak. Bazen zamanın koyduğu kuralların dışına çıkıp, gündüz uyuyup gece gezmek. Gökyüzünü izlemek, sabaha kadar... Güzel olurdu, sürekli zorunlulukları hatırlatan çalar saatlerin kulak tırmalayıcı sesinden uzakta yaşamak...Dakikaları saymadan, zamansız zamanda yaşamak...
21 Haziran 2009 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder