13 Temmuz 2009 Pazartesi

''Kör ve Sağır''


Küçük bir kızken, harçlığımı o zaman yeni çıkmış olan ''bilezik şekere'' yatırırdım. O zaman kağıt elli ve yüz binler vardı. Annem daha açık elli olduğundan yüz bin verirdi, babamsa elli bin. O yüzden harçlığımı annemden almaya çalışırdım. Okulun yemekhanesi de vardı ama ben yemekhanenin yemeklerini sevmezdim, incecik minyon bir kızdım. Şekerle beslenirdim genelde... Öğle tenefüsünde bilezik şeklindeki şekerlerden alır koluma takardım, tenefüs boyu onu yerdim... Bir gün şekeri bitiremedim ama atmak da istemedim, derse kolumda şekerle girdim. Öğretmenim çöpe at onu dedi. Çöpe atıyormuş gibi yapıp, sakladım... Küçücük aklımla öğretmenimi kandırabileceğimi sanıyordum, şekeri sıranın altından alıp çöpe attı. Gözlerim doldu, kendimi bir süre tutabildim ancak sonra ağlamaya başladım. Hıçkıra hıçkıra... Çocukken en büyük derdim buymuş demek ki, elimden şekerimin alınıp çöpe atılması... Dün akşam haberlerinde benim yaşlarımda küçük bir kız çocuğu gördüm. O da benim gibi ağlıyordu, hıçkıra hıçkıra. Aramızda bir fark vardı yalnız, o çöpe atılan şekerinin başında değil, annesinin cansız bedeninin başında ağlıyordu. Yıllar önce olduğu gibi, boğazımda bir şey düğümlendi, kendimi bir süre tutabildim sonra ben de hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Minik bir kız çocuğu, çekik gözlü eli silahlı yabancı adamlar tarafından öldürülen annesi için ağlıyordu. Ben onun çığlıklarını duyabiliyorum belki benim gibi başkaları da var ama bizden geriye kalan büyük çoğunluk, onun sesini duymak istemiyor, sıkıca kapıyor kulaklarını. Annesinin başında ağıt yakan çocuğun sesi boğuluyor. Filistin'de, Irak'ta, Somali'de, Kenya'daki diğer çocukların sesleriyle beraber boğuluyor, duyulmaz oluyor...

Hiç yorum yok: